Kategoriler

13 Kasım 2013 Çarşamba

Kore Toplumu, Kültürü, Siyaseti pt.2

Bir önceki yazımızda kaldığımız yerden devam edelim.

Gun bae!!
- İçki kültürü: Koreliler birini tanımaya çalışırken, yeni dostluklar kurarken veya şirkete işçi alırken hep içki sofrasına otururmuş. Bu içki sofrası bizdeki çilingir sofrası gibi. Sürekli belli saygı kalıpları arasında sıkışıp kalmış Koreliler için içki, harika bir kaçış. Birbiri ardına attıkları shotlardan sonra çabucak sarhoş olan Koreliler, saygı kalıplarını bir kenara bırakarak ağızlarına geleni söylüyor; alkolün verdiği rahatlıkla büyükleri, patronları veya öğretmenleriyle ast-üst ilişkisini umursamadan daha samimi iletişim kurabiliyorlar. Ertesi gün ise bütün bu söylenenler unutuluyor; kimse kimseye sözlerinden dolayı darılmıyor. Böylece insanlar birbirinin gerçek kişiliğini tanıyabiliyor. Buraya kadar -nispeten- normal olsa da asıl ilginç nokta, büyük şirketlerin, aldıkları yeni elemanı denemek amacıyla bu içki sofralarına başvurması. Şirket yöneticileri, yeni elemanı her gün gece 2'lere, 3'lere kadar içirip gerçek kişiliğini tanımayı ve her şeye rağmen sabah işe zamanında gelip gelmediğine bakmayı amaçlıyorlarmış. Biraz sadistçe mi ne?

- Milenyum bebekleri: Okurken en çok eğlendiğim kısım bu oldu. 2000 yılının, yani milenyumun ilk bebeğine sahip olmak isteyen Koreli çiftler, 10-11 Nisan 1999 geceleri için bütün otellerin odalarını aylar öncesinden ayırtmış. Hakikaten ilginçler ya :D



Ananas büyüklüğünde bebek geldi hanım
- Bebeklerin 100. günü: Kore'de bebeğin 100. günü çok önemli. Eskiden bebek ölümleri çok olduğundan 100. gününü aşan sonra da yaşını dolduran çocuklara "yırttı" gözüyle bakılırmış. Günümüzde  gelenekselliğin bir parçası olarak kutlanan bu günler için özel mekanlar varmış. Ortak bir salonun etrafını çevreleyen bölüm bölüm odalarda aynı anda 5-6 bebeğin 100. günü kutlanabiliyormuş.

- İsimler: Koreli kadınlar evlendiklerinde eşlerinin soyadlarını almıyor ancak çocuklar babanın soyadına sahip olabiliyormuş. Kore'de ismin, çocuğun gelecekteki karakterine etki edeceğine inanıldığından ayrı bir önemi var. Bu yüzden aileler bebeklerine isim verirken ince eleyip sık dokuyor ve bebeğin doğduğu günün ve gökyüzünün durumunu göz önüne alarak en uygun ismi bulan "uzman" kişilerden yardım isteyebiliyorlarmış.

Çok zevkli bir şeymiş gibi bir de çadır kurmuşlar
- Tırmanma: Jeju-do'da Hallasan'a tırmanma uğruna sekiz saat can çekişmemizden ötürü bu konu hakkında o kadar hassasım ki sırf bununla ilgili ayrı bir yazı yazabilirim. Korelilerin tırmanma sevdasına bu kitapta da bolca değinilmiş. Yaklaşık yüzde 70'i dağlık olan ülkede tırmanmanın milli spor gibi bir şey olması çok da garip değil. Tatilde, hafta sonunda, fırsat buldukları her an kadın-erkek, genç-yaşlı herkes dağa koşup tırmanıyor. Sırtında çocukla tırmanmaya gelen bile var. Hatta ve hatta kadınlar, günlerinde oturup dedikodu yapmak ve börek çörek yemek yerine dağa çıkıp ot topluyorlarmış. Kore'de herkesin vaktine ve performansına göre bir dağ var (Aman ne güzel -_-). Sevgili Koreliler, bu lafım size! Size tırmanmayın demiyorum, siz hobi olarak yine tırmanın ama lütfen bir daha bizi bu işe karıştırmayın.

- 4 rakamının uğursuzluğu: Kore'de asansörlerde ve apartmanlarda numaralandırma yaparken, 4 rakamını kullanmak yerine ya İngilizce'deki karşılığı Four'un başharfi F'yi yazıyorlar ya da direkt 3'ten 5'e atlıyorlarmış. Bunun nedeni de, Korece'de kullanılan Çince kökenli 4 rakamının okunuşuyla "ölüm" kelimesinin okunuşunun aynı olmasıymış. Bir nevi bizdeki 13'ün Kore versiyonu.

Kore el akupunturu
- Alternatif tıp: Doğu tıbbı da denen alternatif tıp, Kore'de oldukça yaygın. Sırf bu yöntemle tedavi eden hastaneler olduğu gibi, modern tıp hastanelerinin içinde de poliklinik olarak hizmet verebiliyorlarmış. Doğu tıbbına göre modern tıp, bir hastalığı iyileştirirken başka hastalıklara yol açabiliyor. Bu nedenle doğu tıbbı, dayandığı felsefi temellerden yola çıkarak insanın beden ve ruh bütünlüğünü beraber değerlendiriyor ve vücudu bir bütün olarak korumayı amaçlıyor. Koreliler, doğu tıbbını modern tıbba alternatif olarak görmüyorlar. Aksine, bu iki tıbbın sentezini oluşturarak üçüncü bir tıp alanı açmak istiyorlar.




- Üniversiteler: Kore'deki üniversitelerin çoğu özel olmakla birlikte hepsi paralı. Kore'de üniversiteye gitmek, iş garantisi ve iyi bir gelecek demek. Bu yüzden gençler üniversiteye girebilmek için gece 11-12'ye kadar dershanede kalıyor; günlerinin 14-16 saatini ders çalışarak geçiriyorlarmış. Korece kursundaki hocamızın bize daha önce söylediği gibi, beş saatten fazla uyuyan bir öğrencinin üniversiteye girmesi Kore'de imkansızmış.
Kore'de sırf kadınlar için eğitim veren birçok üniversite görmüştük ve aklımıza ilk olarak din faktörü gelmişti. Oysa bu okulların kurulma nedeni din değil, kadınlara pozitif ayrımcılık yaparak eğitim alanında kadın erkek fırsat eşitliğini temin etmekmiş.
Üniversite sınavının olduğu gün gürültü olmaması için askeri uçuşlar iptal ediliyor; polis ve itfaiye araçlarının siren çalması yasaklanıyormuş. Trafiğin sıkışmaması için de mesailer bir saat geç başlıyor ve borsa geç açılıyormuş. Bizim pek de alışık olmadığımız emeğe saygı bu olsa gerek.
Kore'de öğrenciler üniversiteyi en az 5-6 senede bitiriyormuş çünkü erkekler üniversiteye girdikten sonra askere; kızların çoğu da okula en az bir yıl ara verip yurt dışına dil eğitimine gidiyormuş. Bu nedenle mezun olunan sene değil, üniversiteye girilen sene önemseniyormuş.

Bak bak bitmeyen Kyobo
- Devasa kitapçılar: Seul'de çeşitli mahallelerde gezerken, üzerinde "Kyobo" yazan kocaman binalar dikkatimizi çekmişti. İş yeri olduğunu düşünüp çok da önemsememiştik. Meğer bu devasa yapılar kitapçıymış. Yerlerin halı olduğu ve insanların oturup saatlerce kitapları inceleyebildikleri kitapçılar, koca bir alışveriş merkezi büyüklüğünde ve her daim tıklım tıklım insan doluymuş. Yazarın dediğine göre, Ankara'daki tüm kitapçılar toplansa buradaki bir büyük kitapçıya denk gelmezmiş. Biz yerimizde sayarken, hatta birçok konuda da geriye giderken, diğer ülkelerin gelişmesi boşuna değil elbet.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder