Kategoriler

18 Ocak 2014 Cumartesi

Gün 3

Her ne kadar tablet bilgisayarlar ilk çıktığında oldukça gereksiz bulsam da, yaşayıp görünce birçok işlevi olduğunu fark ettim ve bir adet edinmeye karar verdim. Yalanım yok, benim için en önemli işlevi her yerde dizi/film izleyebilmek ㅋㅋㅋ.  Neyse efendim biz de erkenden kalkıp tablet peşinde düştük Yongsan Elektronik Market yollarına. Burayı bize Koreliler önermişti. Ucuz elektronik burada bulunurmuş Seul'de. Biz tek bir bina beklerken karşımıza 20'den fazla binayı, 5,000'den fazla da dükkanı kapsayan Unkapanı çakması bir yer çıktı. Sonuç: baş dönmesi, dükkan bulunamaması, bomboş eller 

Şimdiki hedefimiz Hongdae'deki Trick Eye Museum. Müze yolunda birbirinden tatlı dükkanlar ve cafeler gördük. Keşke daha fazla vaktimiz olsaydı da cafelerden birinde oturabilseydik diye ahlandık. Trick Eye müzesinde daha girişte biletimi kaybettim; sağ olsunlar çalışanlar çok yardım ettiler ve istisna yaparak bana yeni bilet verdiler (Onu da az daha kaybediyordum --'). Trick Eye Museum bir sanat galerisi, ama öyle bildiğimiz galerilerden değil. İki boyutlu resimleri göz yanıltma teknikleriyle üç boyutlu gibi görüyorsunuz. Böylece sıradan sanat galerilerinde olduğu gibi resimlere sadece bakmakla kalmıyor, resimlerin içine girerek birbirinden komik, eğlenceli ve yaratıcı fotoğraflar çekebiliyorsunuz. Yani resimlerin bir parçası oluyorsunuz. Müze çok eğlenceliydi, şiddetle tavsiye edilir. Kesinlikle gidin ve bol bol fotoğraf çekin. Yalnız müzenin çok popüler bir turist mekanı olduğunu ve her daim kalabalık olduğunu aklınızda bulundurun. Müze bileti ayrıca Ice Museum biletini de kapsıyor. Ona da girdik haliyle. Her ne kadar kapıda battaniyeler verseler de askılılarla donduk. İçeride onlarca çocuk vardı; boylarından büyük yerlerde sürünen battaniyelerle ordan oraya koşan, soğuktan titreyen onlarca çekik gözlü çocuk <3 Bir tane kaçıraydık iyiydi ㅋㅋ







Seoul Fortress Wall
Sanmotoonge Café
Sıradaki durak Buam-dong'daki Sanmotoonge (산모퉁이) Café. Burası favorileri dizilerimden olan Coffee Prince'ın çekildiği evlerden biri. Bilen bilir, dizide biricik Choi Han-seong'ımızın canlandırdığı ikinci başrol Lee Seon-gyun'ın evi vardı; böyle yeşile bakan, geniş camlı, bahçesinde at heykeli olan. İşte o ev dizi bittikten sonra cafe'ye dönüştürülmüş. Bize de gidip teftişte bulunmak düşer elbet. Gong Yoo'cuğumun, Yoon Eun Hye unni'nin elinin değdiği yere ben de dokunmalıyım elbette! Buraya gitmek için Gyeongbokgung Palace'tan otobüse biniyorsunuz. 10 dakika sürüyor bu yolculuk. İndikten sonra da 700 metrelik bir yokuş çıkıyorsunuz. Hava sıcaktı o yüzden biraz eziyet oldu yokuşu çıkmak ama sol tarafımızdaki Seoul Fortress Wall'un harika manzarasıyla daha bir çekilir hale geldi. Burası üç katlı bir cafe. Giriş katı ve üst kat cafeye ayrılmış, yani müşteriler oturup kahvelerini yudumluyor, sohbet ediyor falan. En alt kat ise Coffee Prince katı. Dizide kullanılan her türlü eşya sergileniyor burada. Go Eun-chan'ın çaldığı bateriden tutun da gözünü diktiği peluş oyuncağa kadar her şey var. Duvarlarda da Coffee Prince'tan bazı sahneleri vermişler. Ay ay çok şekerdi! ^^ Bana bir Choi Han-gyul cuseyo! ㅋㅋ Hafta içi iş saati olmasına rağmen cafe doluydu. Hem Koreliler, hem de turistler vardı. Hatta biz girerken bir turist kafilesi çıkıyordu. Cafenin tatlıları çok lezizdi, çalışanlar da çok sevimliydi. Çılgınlar gibi fotoğraf çekerken poz bile verdiler ^^. Cafenin dört bir tarafı diziden fotoğraflara ayrılmış, tuvalet bile. Tüm gezimizde görmekten en çok mutlu olduğum yerlerdendi, her ne kadar tam da tatlılarımızı yerken yobom Donghae "Türkiye'ye gidiyoruz" diyerek fotoğraf paylaşsa da... (Tamam tamam kabul, neredeyse mutsuzluktan ölecektim)










Han-gyul'un salıncağı
Duvarda oyuncuların imzaları asılı
Kalp kalp kalp

Seul Merkez Camii


Bir sonraki durak Iteawon. Burası daha çok yabancıların oturduğu bir semt. Dolayısıyla her tarafta çeşitli ülkelerin restaurantlarını görmek mümkün. Türk ve müslüman nüfusu fazla olduğu için de her yer dönerci, her yer Maraş dondurmacı. Gerçekten çok garip, Koreliler Maraş dondurmasına bayılıyor. Türkiye diyince akıllarına gelen ilk şeylerden. Hazır gitmişken Seul Merkez Camii'yi de ziyaret ettik. Öyle bir tepeye yapmışlar ki camiyi, çık Allah çık bitmedi yokuş. Caminin orada Korece konuşan küçük Arap göçmen çocukları görünce bir kavram kargaşası yaşadım.


Hongdae'deki sokak müzisyenleri
Ama aklımızda Hongdae'nin kıpır kıpır barları, pubları var. Kavram kargaşasınından sıyrılmak çok kolay oldu. Hemen kendimizi bir puba attık. Gelsin sojular, kimchi pajeonlar, Cas biralar. Hayat Hongdae'de, gelecek yaz ev burada! Karar verilmiştir, itiraz kabul edilmez. Çıkışta Hongdae'yi şöyle bir turladık, turlarken de Koreli bir kız gelip "Çok utanıyorum ama bugün benim doğum günüm. Arkadaşlarım bana bir görev verdi. Tanımadığım on kişiyle fotoğraf çektireceğim" diyerek bizimle fotoğraf çektirdi. Bu ilginç anıdan sonra sokak müzisyenlerini dinledik ve en sonunda hostelin yolunu tuttuk. Metrodaki sarhoşlar, kusanlar filmlerde, dizilerde anlatılan tek gerçek şey sanırım. Hiç değilse onu doğru biliyormuşuz…


Dönüşte aldığımız tatlı patatesli enfes tatlımız

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder